Boşanma davası, HMK 9’a göre genel yetki kuralına gereğince davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılmalıdır. TMK 167’ye göre eşlerden birinin yerleşim yeri veya son defa 6 aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde açılmalıdır.

Boşanma davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleri’dir. Aile Mahkemesi bulunmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi, Aile Mahkemesi sıfatı ile görevli mahkemedir.

Genel ve Özel Boşanma Sebepleri:

Genel boşanma sebepleri; evlilik birliğinin eşler tarafından ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olduğu durumlardır.

Özel Boşanma sebepleri;
  • Zina (TMK 161)
  • Hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış (TMK 162)
  • Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (TMK 163)
  • Terk (TMK 164)
  • Akıl hastalığı (TMK 165)

İş Kazası Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu uyarınca;

a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır.

b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle veya görevi nedeniyle, sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş veya çalışma konusu nedeniyle işyeri dışında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır.

c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır.

d) Emziren kadın sigortalının, çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır.

e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır.

Yakalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığı’nca bırakılmazsa soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Cumhuriyet savcısının gözaltı kararı vermesi 2 koşula bağlanmıştır.

Bunlar;
1- gözaltına alma tedbirinin soruşturma yönünden zorunlu olması. Burada gözaltına alınmada bir orantılılık aranmalıdır yani örneğin kişinin yalnızca ifadesinin alınmasının yeterli olması halinde gözaltına alınmaması gerekir.

2- Kişinin suçu işlediği şüphesini gösteren delillerin varlığıdır. Somut delillere dayanan ve ilk bakışta herkesi inandırabilecek şüphenin bulunmadığı hallerde gözaltı kararı verilemez.

Gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafi veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir.

Şüpheli gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında, Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verilir.

Bireysel Suçlarda Gözaltı Süresi: Gözaltı süresi, şüphelinin yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren 24 saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre on iki saatten fazla olamaz. Gözaltı süresi, kişinin yakalanması anından itibaren hesaplanır.

Örgütlü veya Toplu Suçlarda Gözaltı Süresi: Örgütlü veya toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı bireysel suçlarda 24 saat olan gözaltı süresini, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasını yazılı olarak emir verebilir. Örgütlü veya toplu suçlarda 24 saatlik gözaltı süresi, 3 kez ek gözaltı kararı verilerek şüpheli hakkında maksimum toplam 4 gün gözaltına alma işlemi uygulanabilmektedir.

Terörle Mücadele Kanunu Kapsamındaki Suçlarda Gözaltı Süresi: Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren 48 saati, toplu olarak işlenen suçlarda 4 günü geçemez.

Türk Borçlar Kanunu 58. Maddesine göre; “kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödemesini isteyebilir”

Kanun, manevi tazminat istenebilmesini bazı şartlara bağlamıştır.

Bu şartlar şunlardır;

1- Kişilik haklarına tecavüz edilmiş olmalıdır. Kişilik hakkına yapılan tecavüzden maddi bir zarar doğmuşsa bile manevi tazminat istenebilir.

2- Tecavüz haksız olmalıdır. Kişisel hakkı zedelenen kimsenin rızası daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanuni yetkinin kullanılması sebeplerinden biri ile haklı kılınmadıkça kişilik hakkına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.

3- Haksız tecavüzden ötürü manevi bir zarara uğranılmalıdır.

4- Kusurlu olunmalıdır. Yani; tecavüzde bulunan şahsın kasten veya ihmali olarak manevi bir zarara sebep olması gerekir.

5- Uygun illiyet bağı bulunmalıdır.

Sözleşme görüşmeleri sırasında henüz kurulmuş bir sözleşme söz konusu olmadığından sözleşmeye aykırılıktan bahsedilemez. Fakat; sözleşme yapmak üzere bir araya gelen kişilerin sözleşme görüşmeleri esnasında birbirlerine karşı dürüst olmaları gerekir. Bu itibarla taraflar, bu aşamada birbirlerine herhangi bir zarar verirlerse bundan sorumlu tutulacaktır. Bu sorumluluk “sözleşme öncesi sorumluluk (culpa in contrehendo)” olarak ifade edilir.

Buna göre taraflar, sözleşme öncesi görüşmelerde birbirlerini aydınlatmak ve diğer tarafın şahsına veya malına gelebilecek olası zararlara karı önlem almak zorundadır. Bu sorumluluğun doğması, karşı tarafın kusurlu olmasına bağlıdır. Çünkü bu sorumluluk, bir kusur sorumluluğudur.

Merak ettiğiniz konuları bize sorun, bu sayfada yayınlayalım.